Çin’in Hubei eyaletinde yer alan Wuhan şehrinde başlayarak kısa sürede tüm dünyaya yayılan ve geçtiğimiz günlerde Dünya Sağlık Örgütü tarafından “pandemi” olarak nitelendirilen yeni tip corona virüsü (Covid-19), küresel bir salgın olmasının ve toplum sağlığına etkilerinin yanı sıra, uluslararası ticaret ve ekonomiye de önemli etkileri ile gündeme gelmektedir. Avrupa ülkelerinden sonra, geçtiğimiz hafta Türkiye’de de ortaya çıkan virüse karşı henüz bir tedavi veya virüsün engellenmesine ilişkin önlemler henüz tam anlamıyla sonuca ulaşmamış olmakla birlikte, işbu çalışmamızda ülkemizde ithalat, ihracat ve ekonomiye olabilecek etkileri kapsamında corona virüsün mücbir sebep olarak kabul edilip edilemeyeceğine ilişkin değerlendirmeler gerçekleştirilmiştir.
1.Corona Virüsü’nün Ticari Hayata Etkileri ve Alınabilecek Önlemler
Çin hala en çok vaka görülen ülke olmakla birlikte, yeni vaka sayıları bakımından Asya’da sayıların yavaşladığı gözlemlenmekte iken; Avrupa, Güney Amerika ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yeni vaka sayılarının hızla arttığı görülmektedir. İtalya, ülke genelinde karantina uygulama kararı almış, ülkemiz ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri de Avrupa Ülkeleri’ne seyahat yasağı getirmiştir. Corona virüsün ticari hayata etkileri ise, küresel ekonomi ve üretimde kendini göstermektedir.
Çin’deki faaliyetlerin internet aracılığıyla yürütülmeye başlanmış olmasına karşın, dünya çapında şirketler, tedarik zincirleri boyunca diğer ülkelerdeki üretimi durduran ve ülkelerdeki sürekli değişen koşul ve önlemler çerçevesinde üretim, ithalat ve ihracata ilişkin muhtemel aksaklıklar karşısında zorluklarla karşı karşıya gelebilmektedir. Zira virüsün yayılma hızının yavaşlatılabilmesi ya da virüsün yayılmasını engellemek amacıyla, önümüzdeki günlerde birçok ülkede olağanüstü hal veya uygulanacak ilave tedbirlerin ilan edilmesi muhtemel görünmektedir. Bu kapsamda, söz konusu tedbir ve uygulamalar şirketler ve çalışanları etkilemekte olup, üretim yapan şirketler, virüsün insanlar ve üretim üzerindeki etkilerini azaltabilmek ve mümkün mertebe herkesi güvende tutmak adına, çalışma, seyahat ve ziyaretçilere ilişkin politikalarını yeniden gözden geçirmektedirler.
Virüsün etkilerinin ve salgının ne kadar daha süreceği konusunda henüz tahmin yürütülememekle birlikte, şirketler, üretimin gecikmesi, uzayan teslim süreleri ve ihracat yapılan ülkelerdeki fabrikaların çalışmaya ara vermesi ve üretimin askıya alınması sebebiyle ürünlerde meydana gelen fiyat artışları ile karşı karşıya kalabilmektedirler. Başta Çin olmak üzere, ithalat yapılan ve virüsün etkisine aldığı ülkelerden yapılan ithalatlarda yaşanan gecikme ve aksamalar sebebiyle, şirketler tarafından ithalat yapılabilecek alternatif ülkeler değerlendirilebilecektir. Ayrıca, tedarik zincirinde yaşanacak aksaklık ve gecikmelere ilişkin ürün tedariki ve ihracatı gerçekleştirilen şirketler tarafından, müşteriler muhtemel gecikme ve aksamalar konusunda bilgilendirilmelidir.
Tüm bunlara rağmen, yaşanacak aksaklık ve gecikmeler sebebiyle şirketler ile ithalat/ihracat yapılan şirketler veyahut tedarik anlaşması yapılan müşteriler arasında doğması muhtemel uyuşmazlıklarda, müşteriler ile veya şirketler arasında yapılan ve/veya yapılacak sözleşmelerde söz konusu küresel salgının mücbir sebep olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorusu gündeme gelmektedir. Bu doğrultuda, şirketler, küresel salgının tedarik zinciri üzerindeki etkilerinden doğması muhtemel uyuşmazlıklarda, sözleşme konularının en iyi nasıl yorumlanarak ele alınacağı ve ilgili küresel salgının mücbir sebep olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği konusunda danışmanlık hizmetleri alabileceklerdir.
2.Türk Hukuku’nda Mücbir Sebep
Mücbir sebep kavramı, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda açıkça tanımlanmamış olmakla birlikte doktrinde; bir ticari ilişkide tarafların üstlendikleri yükümlülüklerin yerine getirilmesinin, tarafların kontrolleri dışında ve mutlak öngörülemez sebeplerle objektif biçimde imkansız hale gelmesi olarak ifade edilebilecektir.
Bir olayın, Türk Hukuku uyarınca “mücbir sebep” olarak nitelendirilebilmesi için, taraflarca öngörülemeyen ve tarafların faaliyet ve işletmelerinin dışında gelişen zorunlu veya zorlayıcı bir olay sebebiyle, tarafların sözleşmesel yükümlülüklerini yerine getirememelerinin kaçınılmaz olması gereklidir. Mücbir sebep doğal, sosyal ve hukuki bir olay olabileceği gibi, insana bağlı beşeri bir olay, bir davranış da olabilir. Mücbir sebebin en önemli unsuru kaçınılmazlık unsurudur. Mücbir sebep, kaçınılmaz bir şekilde sözleşmesel bir yükümlülük veya borcun ihlaline yol açmış olmalıdır. Başka bir deyişle, alınan bütün önlemlere, sahip olunan her türlü imkan ve araca rağmen, mücbir sebebin doğurduğu sonuçlar önlenemez. Mücbir sebepteki kaçınılmazlık, borçlu da dahil herkes yönünden mutlak ve objektif bir nitelik taşır.
Mücbir sebebin bir diğer unsuru olan öngörülemezlikte ise; önceden görülmeyen husus, olayın kendisi değil, doğuracağı sonuçlar olarak yorumlanmaktadır. Zira olayın bazen belirli bir ölçüde öngörülmesi mümkündür.
Mücbir sebep, illiyet bağını kesen, dolayısıyla zarar vereni veya borçluyu sorumluluktan kurtaran bir sebeptir. Zarar veren veya borçlu, mücbir sebebi ispat ettiği takdirde, doğan zarardan sorumlu olmaz. Taraflar arasında akdedilen sözleşmelerde düzenlenecek mücbir sebep hükümleri; ambargo, ihracat kısıtlaması veya diğer kısıtlama ve yasaklar da dahil olmak üzere, bir hükümet veya kamu otoritesi tarafından yapılan her türlü işlem, tedarikçiler veya malzeme kıtlığı nedeniyle gecikmeler, işçi mal veya ulaşım temininde zorluk veya artan maliyetler ile mal veya hizmet tedarikini etkileyen durumları kapsayabilecektir. Yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre, ithalat ve ihracata getirilen sınırlama ve yasaklar mücbir sebep olarak kabul edilmektedir. Bu noktada, önemle belirtmek gerekir ki, bir sözleşmede mücbir sebebe dayalı özel bir madde düzenlenmiş olması her durumda bu maddeden yararlanılabileceği anlamına gelmemektedir. Mücbir sebep halinin, sözleşme ve söz konusu olay özelinde değerlendirilmesi gerekebilecektir.
Tüm bu hususlara ek olarak, virüs sebebiyle birçok ülkede ilan edilen olağanüstü hal ve karantina uygulamaları neticesinde tarafların mücbir sebep iddiaları gündeme gelebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (“Anayasa”) 119. maddesi uyarınca, Cumhurbaşkanı tarafından tehlikeli salgın hastalık sebebiyle olağanüstü hal ilan edilebileceği düzenlenmektedir. Buna göre, tehlikeli salgın hastalık hallerinde, yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edilebilecektir. Olağanüstü hal durumunda, Anayasa’nın 15. maddesi uyarınca çeşitli temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını kısıtlayabilecek veya tamamen durdurabilecek tedbirler alınabilecektir. Bahse konu tedbirlerin neler olacağı ise, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nda düzenlenmektedir. Ancak olağanüstü hal ilanının mücbir sebep sayılabilmesi için borcun yerine getirilememesi ile arasında illiyet bağının var olup olmadığının incelenmesi gerekecektir. Her mücbir sebep incelemesinde olduğu gibi, olağanüstü hal ilanının söz konusu olduğu hallerde de ortaya konulan sebebin mücbir sebep unsurlarını taşıyıp taşımadığı mutlaka değerlendirilmelidir. Türk Hukuku uyarınca olağanüstü hal ilanı tek başına, sözleşmeden doğan yükümlülüğünü yerine getirmeyen tarafın dayanabileceği bir mücbir sebep değildir.
3.Sonuç
Corona virüsü ülkemize diğer ülkelere nazaran geç gelmiş olmasına karşın, dünya çapında ticaret ve ekonomi üzerindeki büyük ölçüde görülen etkilerinin Türkiye’de yerleşik şirketler için de sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Zira Türkiye’ye yerleşik şirketlerinin Türkiye’de sınırları dahilinde yaptıkları ticarette dahi, yurt dışı bağlantısı varsa pekala Türkiye’deki ticaret de etkilenecektir. Aynı zamanda, Türk şirketlerin ithalat, ihracat ve tedarik faaliyetlerinde de yaşanabilecek aksaklık ve gecikmeler ile hammadde kıtlığı ve neticesinde meydana gelebilecek fiyat artışları şirketleri zorluklarla karşılaştırabilecektir. Bu kapsamda, şirketlerin karşı karşıya kalacağı aksaklık ve gecikmeler sebebiyle sözleşmesel yükümlülüklerini ifada zorluğa düşmeleri halinde, her münferit olay özelinde mücbir sebep koşullarının ayrıca değerlendirilmesi gerekecektir.
Yukarıdaki hususlar doğrultusunda, tarafların, corona virüs sebebiyle muhtemel risklere karşı, makul süre içerisinde birbirlerine yazılı olarak yapacakları yazılı bildirimlerin, olası bir hak kaybı ihtimalini bertaraf edebilmek adına önem arz ettiği değerlendirilmektedir. Söz konusu bildirim vasıtasıyla tarafların sözleşmesel yükümlülükleri belirli bir süre askıya alınabilecek olup ancak, bu hususunda da her durum özelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira uluslararası ticaret boyutunda, taraflar arasında doğan uyuşmazlıklarda uygulanacak hukuk kapsamında, mücbir sebebe ilişkin yapılacak herhangi bir bildirimin tarafların sözleşmesel yükümlülüklerini doğrudan etkileyip etkilemediğinin ayrıca değerlendirilmesi gerekecektir.
Son olarak, henüz şimdiye kadar Türk Mahkemeleri nezdinde görülmekte olan Corona Virüs kaynaklı bir uyuşmazlık bulunmasa da, virüsün etkilerinin hızla yayılması sebebiyle önümüzdeki süreçte muhtemel uyuşmazlıklarda Corona Virüs’ün mücbir sebep olarak değerlendirilebileceği öngörülmektedir.